‘Onu gördüğümde kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor, avuçlarım terliyor ve elim ayağım birbirine dolaşıyor.’
Bu cümleyi hayatınızda bir kez de olsa söylemişsinizdir ya da etrafınızdaki birinin söylediğine şahit olmuşsunuzdur çünkü bu cümle birçok insanın aşkı tanımlarken kullandığı bir ifadedir. Bilim insanları ise bu semptomları; beynimizin heyecanlandırıcı uyaranı algılayıp adrenalin salgılaması sonucunda vücudumuzda ortaya çıkan birtakım anormal semptomlar olarak açıklıyorlar.
Aşkı tanımlarken veya bir şeyleri açıklığa kavuşturmaya çalışırken bu semptomlardan yola çıkıp bir sonuca varmak bazen çok doğru olmayabilir; çünkü bu semptomlar sıradan bir heyecanlandırıcı uyarana karşı da ortaya çıkabilir.
Peki aşkı tanımlarken kullanabileceğimiz daha sağlıklı bir metot var mı? Bu yazımda Amerikalı Psikolog Robert Sternberg’ün aşkı bileşenlerine ayırdığı aşk üçgeni teorisinden bahsedeceğim.
Sternberg'ün 1985 yılında tanımladığı bu teoriye göre aşkın 3 bileşeni vardır : Yakınlık, Tutku ve Bağlılık. Sternberg bu bileşenlerin farklı kombinasyonlarıyla farklı aşk tipleri ortaya çıktığını da belirtmiştir teorisinde. Bu bileşenler ve açıklamaları şu şekilde:
Duygusal Yakınlık: Samimiyet ve yakınlık kurma, sohbet etme ve bir şeyler paylaşma isteği
Tutku: Cinsel, duygusal ve romantik ilişki kurma isteği
Bağlılık: İlişkinin geleceği için emek verme, sorumluluk ve görev alma isteği
Sternberg mükemmel ve ideal ilişkiyi, yukarıdaki 3 bileşene de sahip ilişki olarak tanımlıyor. Fakat daha önce de belirttiğim gibi bu bileşenlerin farklı kombinasyonları ile farklı ilişki tiplerinin ortaya çıkabileceğini de dile getiriyor Psikolog Sternberg.
Farklı bileşenlerin varlığıyla ortaya çıkan diğer ilişki türlerinden bahsetmek gerekirse:
Sadece cinsel ve duygusal isteklerin var olduğu delicesine aşk evresindeki partnerler birbirleriyle bir şeyleri paylaşmaya, duygusal yakınlık kurmaya başladıklarında romantik aşk aşamasına geçerler. Bu aşamada ilişkiler bitebilir ya da gelecek planları yapılır ve ilişki mükemmel aşka evrilebilir.
Sternberg’e göre mükemmel aşka ulaşabilmiş çiftler, birbirlerine her yönden bağlandıkları için başka biriyle birlikte olma düşüncesini akıllarına bile getirmezler. Sternberg mükemmel aşka ulaşmanın imkansız olmadığını fakat bu aşkı sürdürebilmek için her iki tarafın da emek verip birtakım fedakarlıklarda bulunması gerektiğini dile getiriyor.
Mükemmel aşka sahip okuyucularımıza mutluluklar, mükemmel bir aşk isteyen okuyucularımıza da iyi şanslar dilemek ve yazımı Sigmund Freud’un bir sözüyle bitirmek istiyorum.
‘Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma vardır, duygulanmanın da temeli aşktır.’
ZEYNEP ACAYİR
Yararlanılan Kaynaklar:
lifehackk.com
tr.wikipedia.org
0 Yorumlar