Ne zaman kedere, yalnızlığa, hüzne kısacası içinden çıkılmaz hislere sahip olsak, bu duyguları tarif etmek için Zeki Demirkubuz filmleri misali tabirini kullanıyoruz. Peki kimdir Zeki Demirkubuz ve bu tabiri kullanmamıza sebep olan nedir?
Zeki Demirkubuz 1964 yılında doğdu. İlk uzun filmi C Blok'u (1994) çekene kadar çeşitli yönetmenlere asistanlık yaptı. Uluslararası eleştirmenler ve izleyiciler, Demirkubuz'u Venedik Film Festivali’nde gösterilen ikinci filmi Masumiyet'le tanıdılar. Üçüncü filmi olan Üçüncü Sayfa, Türkiye'deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dahil olmak üzere Avrupa'da yapılan çok sayıda film festivalinde gösterildi. Yazgı (2001) ve İtiraf (2001), 2002 yılında Cannes Film Festivalinin "Un Certain Regard" bölümünde gösterildi. Başrolünü de üstlendiği Bekleme Odası'nın (2003) ardından Masumiyet ‘in başlangıç öyküsünü anlatan Kader'i (2006), sonrasında Kıskanmak (2009), Yeraltı (2012), Bulantı (2015) ve Kor (2016) filmlerini yaptı.
Yeraltı filminin Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar eserinden, Yazgı filminin Albert Camus'un Yabancı kitabından, Kıskanmak filminin Nahid Sırrı Örik'in Kıskanmak romanından uyarlama olması ve Bekleme Odası filminde Ahmet'in Suç ve Ceza romanını beyaz perdeye aktarmaya çalışması, Demirkubuz'un edebiyatla iç içe olan bir anlayış benimsediğini gösteriyor.
Demirkubuz, bizlere melankoliyi, dramı ve hayatın gerçeklerini yalın bir şekilde aktaran başarılı bir Türk yönetmendir. İyi bir yönetmen olduğu gibi filmlerinde pek çok cameo'su da mevcuttur. Kendisini bazen bir sinema salonunda izleyici olarak bazen bir şehirlerarası otobüs istasyonunda anons yaparken bazen de Bekleme Odası filminde olduğu gibi başrol olarak görüyoruz. Filmlerinin adlarına da ismi veren kaderine/yazgısına teslim olmuşluk, çaresizlik, aldatmaca, kanıksama, donukluk, sitem gibi olgular karakterlerin temel özelliklerini oluşturuyor. Yer yer heyecanlı sahneler barındırsa da genel olarak durumlar üzerinden karakterler hakkında fikir sahibi oluyoruz. Bazen de Masumiyet ve Kader filminde olduğu gibi karakterlerin gençlik ve olgunluk dönemlerini ayrı ayrı gözlemleyerek onlar hakkında çözümlemeler yapıyoruz.
Karakterlerin buhranlarını, içine düştüğü durumları, yakın ve yalın çekim teknikleri kullanarak bizlere aktaran Demirkubuz’un, sade ve gerçek hayata ayna tutan bir yol tercih etmesi filmlerini izlememde önemli bir etken olmuştu. Örneğin Yazgı filmini izlerken Musa'nın kahvaltı sofrasını, Necati ve savcıyla olan akıcı diyaloglarını yakinen hissetmiştim. Bekir'in (Haluk Bilginer) Masumiyet filminde Yusuf'la iken sergilediği uzun tiradını annemden dinlediğim bir masalın gençlik versiyonu gibi dinlemiştim. Kader filminde Bekir'in (Ufuk Bayraktar) Uğur uğruna koşuşturmacalarında yol arkadaşlığına gölgesiymiş gibi şahit olabilmiştim. Karakterlerin portresi bizlere net olarak yansıdığı ve ekstrem koşullar oluşturmadan çekim tekniği kullanıldığı için izlerken empati kurmaya daha meyilli bir konumda buldum kendimi.
Ayrılık, aldatmaca, hüzün oluşturuyor filmlerin temalarını Demirkubuz'un. Karakter portföyünde zıt tutumlar sergileyen insanlar arasındaki ilişkilerin barınması, zihinsel gelgitler ve iç çatışmalar gibi oksimoronların olması filmlerini daha iyi anlamamıza olanak sağlıyor. Örneğin Masumiyet ve Kader filmlerinde Bekir-Uğur-Zagor arasında şekillenen aşktaki durum bir ilişkide yaşanan hisleri farklı yönleriyle ele almamız gerektiği konusunda yardımcı olacak parametreler sunuyor. Bireyin içselleştirdiği, farkına varamadığı hisleri ortaya çıkaran ve düşüncelerinde bir yol haritası çizdiren yanı da mevcut. Aşkın karın doyurmadığını, erdemli davranmanın her zaman olumlu sonuçlar doğurmadığını, kaybedilen hislere anlam bulmaya çalışırken insanın kendisini yitirmesinin manasızlığını kavrayabiliyoruz izlerken. 2000’ler insanının pesimist yanına daha çok parmak basan Demirkubuz filmlerinde duygusal yoğunluklar, bunalımlı davranışlar ve banliyö hayatı genel olarak hakim olduğu için bu tarzda filmleri izlemekten keyif almayan insanlar için pek tavsiye etmem.
Son olarak yazımı Zeki Demirkubuz'un bir sözüyle tamamlamak istiyorum: “Bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum.”
Filmlerden Replikler:
Hüzünlü bir şiir gibiydi her şey, artık yavaş yavaş anımsıyordum. Günler geçiyordu, bildiğim tek gerçek buydu. Şairin dediği gibi; kendimi ağır ve müşfik akan bir suyun koynuna bırakmış gidiyordum. (C Blok, 1994)
Bazen durduk yerde bir olayın tüm yaşamımı değiştireceğine inanırdım. En çok da bu mecburi eve dönüşler sırasında, tam kapıda yakalardı bu duygu. Eşikte öylece kalır, gözlerim dalar, çocuksu bir umutla bir şeylerin olmasını beklemeye başlardım. (Yeraltı, 2012)
Oğlum Bekir, dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli, eğ başını usul usul usul yürü şimdi. (Masumiyet, 1997)
Acı çekmek bir şey değil ama neyin acısını çektiğini bilmemek kahrediyor insanı. (İtiraf, 2001)
Herkesin inandığı bir şey vardır bu hayatta, benimkisi de sensin ne yapayım. (Kader, 2006)
BURAK CAN BAYER
0 Yorumlar