'Sevme Sanatı' Kitap İncelemesi - Fikirleo

'Sevme Sanatı' Kitap İncelemesi


“İnsanlar sevgiye açlar; mutlu ya da mutsuz biten sayısız aşk hikâyesi izlerler, yüzlerce aşk şarkısı dinlerler. Buna rağmen pek azı sevgiye ilişkin bir şeyler öğrenmenin gerekli olduğunu düşünür” diyor Fromm. Sevmek temasının epistemolojik açıdan incelenmesini ve salt sevme eylemi üzerinde kafa yorulmasının önemini vurguluyor. Bilinç düzeyinde sevginin kavramsal anlamından yola çıkarak bir öz farkındalık yaratmayı gaye edinen Fromm, kitabında sadece iki insanın birbirine duyduğu “aşk" denen duygudan değil pek çok farklı nesneye/kişiye duyduğumuz sevgiden de bahsediyor. Gelin Erich Fromm'un “Sevme Sanatı" kitabını biraz daha yakından inceleyelim.


  Erich Fromm, aşk hayatı oldukça yoğun geçen 20.yy’da yaşamış Alman doğumlu Amerikan bir sosyolog. Sevme Sanatı eseri, Erich Fromm'un olgunluk döneminde kaleme aldığı ve kendisinin sevme serüvenlerinden de emareler barındıran bir kitap. Kitapta pek çok alt başlıkta sevginin türleri ve özelliklerinden bahsedilmiş. Gelin bunlardan kitaptaki sıraya uyacak şekilde bahsedelim:


Sevmek Bir Sanat Mıdır?

  Sevmenin bir sanat olduğunu düşünen Fromm, bu yüzden de emek ve bilgi olmadan sevginin anlamının tam olarak kavranamayacağını söylüyor. İlk kuralın sevginin de yaşamak gibi bir sanat olduğunun farkına varmak olduğundan bahsediyor. Çekicilik nosyonu üzerinden kadında ve erkekte farklı özelliklerin sanatın parçası olduğunu ve tarihsel dönemlere göre de bu cazibenin değiştiğini söylüyor. “Kişiyi çekici yapan şey, fiziksel olduğu kadar düşünsel olarak da günün modasına bağlıdır.” savını savunan Fromm, sevgi sorununun nesnesinden kaynaklanmadığını bize açıklıyor. Sevme sanatı konusunda da her sanatta olduğu gibi öğrenme sürecinin; kuramda ustalaşmak, pratikte ustalaşmak ve dünyada ondan çok önemsediği hiçbir şeyin bulunmaması aşamalarından geçmesi gerektiğini söylüyor.


Sevgi Kuramı – Sevgi, İnsanın Var Oluş Sorusunun Yanıtı

  İnsan, sosyal bir varlık olduğu için var olduğu andan itibaren diğer insanlarla bir arada yaşaması gerekir. Her çağda ve uygarlıkta da bu gerekliliğin çözümüne nasıl varacağı merak konusu olmuştur. Hayvanlara/nesnelere/Tanrıya tapınmak, sanatsal yaratıcılıkta bulunmak, birbirini sevmek gibi çözümler bulmaya çalışmışlar. Birbirini sevmek bağlamında inceleyecek ve insanlığın kökenine inecek olursak, kadın ve erkek; kendilerini ve birbirilerini fark ettiği andan, farklı cinsiyette olduklarının bilincine vardıktan sonra birbirini sevmeyi öğreniyor. Sevginin benliği, bu bir arada oluş durumuyla ortaya çıkıyor. Ancak bazı durumlar var ki; annenin bebeğiyle olan ilişkisi gibi -bebeğin benliği henüz gelişmediğinden- bebeğin varlığından sevginin biçimini yalnızca ontolojik olarak görüyoruz. Varlığın anlamlandırılması ve benliğin oluşması bu perspektifte sevginin ifadesi olarak kitapta karşımıza çıkıyor.

  Var oluş konusunu yalnızlıktan kurtulma çabası olarak ele alan Fromm, bu kurtuluşun kendinden geçişle (trans) mümkün olacağını söylüyor. Bu kendinden geçişin dinsel ayinler, uyuşturucu ve cinsel birleşim gibi farklı yöntemlerle gerçekleşebileceğinden bahsediyor. Cinsel birleşim konusunda ise Fromm “İçinde sevgi bulunmayan bir cinsel birleşme iki insan arasındaki uçurumu kısa süre kapatsa bile tümüyle yok edemez.” diyerek çözümün karşımıza çıkabilecek sorunlarından da bahsediyor.


  Sevginin var oluş temasında ele alınan bir diğer husus da bireyin farklı olma gereksinimi içinde aldığı tavır olarak geçiyor. Bu farklılıktan doğan eşitlik anlayışının bozulmaması için Fromm'un kalıcı olacağını düşündüğü önerisi de şöyledir “Tam çözüm, insanlar arası birlikteki başarıda, bir başka insanla sevgi içinde kaynaşmakta yatmaktadır.”

  Sevgiyi eylem konusunda da ele alan Fromm bunun hakkında “Sevmek bir eylemdir; edilgen bir duygu değil. Bir şeyin ‘içinde olmaktır', bir şeye ‘kapılmak' değil. En genel biçimiyle sevmenin etken yapısı, sevmenin almak değil öncelikle vermek olduğu biçiminde tanımlanabilir.” sözlerini sarf ediyor. Buradan Fromm'un bahsettiği sevgi anlayışı özünde; fedakârlık, diğerkâmlık, özgecilik gibi vermek temalı duygularla işlediğini ancak vermek konusunu da; vazgeçme, kurban olma, yoksun kalma olarak da algılanmaması gerektiğini söylüyor. Maddeler dünyasında da olduğu gibi sevgide de çok sevgisi olan değil, sevgisini çok paylaşan/veren zengindir. Bu konuda da Fromm “İnsan vermekle, karşısındakini de veren kişi yapar; böylece her ikisi yeni bir şey oluşturma sevincini bölüşür.” sevgiyi sevgi üreten güç olarak yorumluyor ve “Eğer sevginiz sevgi doğurmuyorsa bu, sevginizin sevgi üretmediği anlamını taşır.” diyor. Verme unsurunda da önemli olan faktörlerin; ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgi olduğundan bahsediyor. 


Sevginin Nesneleri

  Sevgi, bir kişiyle olan ilişki değil; bir tutum, tavır, sevilen öznenin gözünden hayata bakıştır. Bu durumu Fromm, sadece nesneyle ilişkili bir durum değil tüm dünyaya karşı bağlılığı ifade eden karakter yönelimi olarak yorumluyor. Sabahattin Ali'nin de dediği gibi “Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk, dağıldıkça azalan bir şey değildir.” Sevgiyi türlerine göre ayıran Fromm bunları şu şekilde kategorize ediyor:


Kardeşlik Sevgisi: Tüm sevgi çeşitlerinden önce var olan, en temel sevgi olarak geçiyor. En önemli özelliği de tek kişiye ait olmamasıdır. İçerisinde dayanışma, birleşme, kaynaşma, acıma, bilme ve tanıma gibi unsurlar vardır.

Anne Sevgisi: Çocuğun gereksinimlerinin koşulsuz karşılanması edimini barındıran sevgidir. Anne sevgisi hakkında “Çocuğa hayatta kalma isteğini, yaşama sevincini aşılayan sevgi" yorumunda bulunan Fromm, aynı zamanda bu sevgide narsist bir yan olduğundan annenin düşkünlüğü ve özgeciliğinin narsisizmini besleyen bir tarafı olduğunu, çocuğundan ayrı kaldığında gösterdiği reaksiyonun sevginin gerçekliğini gösterdiğini söylüyor.

Cinsel Sevgi: Karşındakiyle bütün olma, bir potada erime yekvücut olma gayesi taşıyan şiddetli istektir. Cinsel sevgi hakkında “iki kişilik bencillik", “iki kişilik yalnızlık” ifadelerini kullanana Fromm, insanın sevdiği kişide tüm insanlığı, yaşayan ne varsa hepsini sever savını da bu konuda destekliyor. Sevmek, yaşamı bir başkasıyla birleştirme arzusu olarak ele alınıyor ve “Birini sevmek sadece güçlü bir duygu değildir; bir düşünce, bir yargı, verilen bir sözdür.” diyor Fromm.

Kendini Sevme: Sevgi konusunda başkalarına olan tutumumuz üzerinde yorumlar yaptık çünkü başkalarını sevmek erdem, kendimizi sevmek pek de doğru kabul edilmemiştir. Ancak Fromm’un “Beni içine almayan hiçbir insan kavramı yoktur.” sözü başkalarına olan sevgimizin temelinde aslında öz sevgi olması gerektiğini bize gösteriyor. Çünkü bizler aynı zamanda kendi duygu ve davranışlarımızın nesnesiyizdir.

Tanrı Sevgisi: Gerek tektanrılı gerekse çoktanrılı dinlerin tamamında Tanrı; en yüce değerin, en çok aranan iyiliğin simgesi olarak göze çarpıyor. Tanrı'ya olan bakış açımızın anaerkil-ataerkil toplum düzeyine göre farklı algılanabileceğini söyleyen Fromm, kişinin Tanrı sevgisini “Tanrı kavramına ilişkin ulaştığı olgunluk düzeyi” olarak yorumluyor. 


Sevginin Uygulanması

  Kitabı okurken girdiğimiz temel beklenti aslında sevginin uygulamada bize ne gibi bir yol göstereceği yönünde olsa da Fromm bu kısımda reçete niyetinde açıklamalar yapmamş. Çünkü hepimizin birbirinden farklı olması gibi kurduğumuz her ilişkinin de kendine has incelikleri vardır. Bu konuda Fromm, “Sevmek, kişinin salt kendisi için ve tek başına edinebileceği bireysel bir deneyimdir.” yorumunda bulunuyor. Burada önemli olanın sevmenin sanatsal disiplin olduğunun göz ardı edilmemesi diyebiliriz. Fromm, çözümün disiplinli olmak ve bu yönde atılacak bireysel yöntemlerden bahsediyor. Son olarak da "Sevgiden söz etmek ‘boş öğütler vermek' değildir, çünkü sevgiden söz etmek en basitinden en temel ve gerçek gereksinimden söz etmek demektir" diyor.

Sevgiyle kalın.

BURAK CAN BAYER



Yorum Gönder

0 Yorumlar